|
18 Kasım 2024 Pazartesi |
3 Yorum Yapıldı | |
Kez Okundu. |
Merhaba sevgili dostlarım, bugün sizlerle oldukça güzel ve ilham verici bir röportaj paylaşacağım. Röportaj konuğumuz, *Bir Yıldızın Hikayesi bloğunun sahibi. Kendisi, blog dünyasında paylaştığı etkileyici hikayeler ve yazılarıyla geniş bir okur kitlesine sahip. Bu röportajda, onun blog yazma sürecine, ilham kaynaklarına ve karşılaştığı zorluklara dair pek çok detayı öğreneceğiz.
Kendisinin samimi ve içten yanıtlarıyla, sadece yazılarına değil, aynı zamanda hayatına ve düşünce dünyasına yakından bir bakış atma fırsatı bulacağız. Ayrıca, blog yazarlığına yeni başlayanlar için altın değerinde tavsiyeler de edineceğiz.
Röportaja başlamadan önce yine belirtmek isterim ki bu röportajı beraber hazırladığımız hatta katkısı çok fazla olan değerli ekip arkadaşımı hala bloğuma beklemekteyim. Umarım bu yazdıklarımı görür ve tekrardan kendisi bana ulaşır.
Hadi gelin, bu keyifli sohbete hep birlikte dalalım ve *Bir Yıldızın Hikayesi bloğunun sahibinin anlatacaklarına kulak verelim.
Bize kendinizden bahseder misiniz?
Merhabalar. Öncelikle nazik röportaj davetiniz için çok teşekkür ederim. Adım Sibel Yıldız. Orduluyum. İlk orta ve lise tahsilimi Ordu’da tamamladıktan sonra okuduğum üniversitede akademik kariyer yaptım. Hâlihazırda aynı devlet üniversitesinde öğretim üyesi olarak görevime devam etmekteyim. Evli ve bir çocuk annesiyim.
Bloğunuzu açmaya nasıl karar verdiniz? Blog isminizi nasıl buldunuz?
Ablamın küçük kızının günlük tarzında açtığı bir bloğu vardı. İzmir’e onları ziyarete gittiğimde tam da bu konuları konuşurken kafamın bir köşesinde bekletmekte olduğum blog açma fikri, sevgili yeğenimin de katkılarıyla bir anda vücut buldu. Amatör bir temayla uzun bir süre devam ettim. Akabinde kıymetli blogger arkadaşlarımın sihirli dokunuşları sayesinde sayfam giderek profesyonelleşti. Zeynep’e, Ozan’a, zaman zaman kriz çözen sevgili Sinan’a sonsuz teşekkürler ederim…
Blog ismine gelince “Bir Yıldızın Hikâyesi”; üzerine uzun uzun kafa yormadım aslında. Bir anda aklıma geliverdi. Soyadımla uyumu hoşuma gitti. Yazacaklarımı kucaklar, kapsar diye düşündüm. Blogu açtıktan üç yıl kadar sonra çıkan öykü kitabım, hikâyeci kimliğimi daha da pekiştirdi ve blogdaki tema ismimle de güzel örtüştü. Kendini “yıldız” sanan birinin megalomanisi gibi algılanmıyordur umarım
Çok başarılısınız. Anne-Bebek Dergisinde yazıyorsunuz. Aynı zamanda akademisyensiniz. Bir kitabınız var. Bütün bunlar çok güzel. Zor olmuyor mu hepsine yetişmek? Bunun için bir formülünüz var mı öğrenmek isteriz?
Çok teşekkür ederim güzel sözleriniz için. Elimden geldiğince bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Aynı anda farklı işlerle meşgulken, yapmaya çalıştıklarımın içinde eksik kalan yönler de oluyordur muhakkak. Herkesin formülü, herkesin motivasyon kaynağı kendine özgü elbette. Bana göre; içimizdeki tutku ve heyecan, üretme isteğimiz, sınırlarımızı keşfetme arzumuz itici güçlerimizden bazıları. Bir diğer nokta da zamanı yönetme becerimiz. Malum, en büyük zaman hırsızları televizyon ve sosyal medya araçları. Bu konuda otokontrolümüzü kaybetmeden, enerjimizi hedeflerimize yönlendirip zamanı mümkün olduğunca verimli kullanmaya çalışmalıyız. Benim yapmaya çalıştığım da sanırım bu.
Solmayan Ümit isimli, benim de çok severek okuduğum bir kitabınız var. Bu kitabın geliri Darüşşafaka Eğitim Kurumlarına bağışlanıyor ve bu harika bir şey. Bize biraz bu kitabın serüveninden söz edebilir misiniz?
Çok teşekkür ederim sevgili Kitap Keşfi. Evet, kitabı severek okuyanlardansın. Pek çok kez, farklı mecralarda da paylaştın. Bunun için gerçekten müteşekkirim. Bu vesile ile kitaba teveccüh gösteren, zaman ayırıp okuyan, içtenlikle yorumlayan, sosyal medya kanallarında öne çıkaran kıymetli blog ailemin her bir üyesine ne kadar teşekkür etsem azdır.
Öykü kitabı çıkarmak, çocukluk hayalim olmasa da son yıllarda gerçekleşmesini çok istediğim bir dilekti. Evlere kapandığımız pandemi sürecinde öykülerimi bir araya toplama, edit etme ve yayınlama fırsatı buldum. Bir nevi krizi fırsata çevirdim.
Kitabın çıkış hikâyesinden önce biraz daha başa sarıp yazma serüvenimden bahsetmeliyim belki de…
Yazmaya pek çoğumuzun yaptığı gibi ortaokul yıllarında günlük tutarak başladığımı söyleyebilirim. O yıllarda edebi lezzet içermeyen, bir nevi kronolojik takvim niteliğindeydi yazdıklarım. Bir parça yol kat etmiş olmalıyım ki lise yıllarımda bazı yakınlarımın kompozisyon ödevlerine yardım ettiğimi hatırlıyorum. 2017 yılında blogu açtım. O gün bugündür çok sistematik şekilde içerik üretemesem de blog ortamını seviyor ve önemsiyorum. Çünkü blog sayfaları; yazma eylemini geliştirebileceğimiz, okuyarak güncelleneceğimiz, yorum alıp görüş bildireceğimiz, bilgi alıp bilgi verebileceğimiz en seviyeli ortamlardan birisi. Burası, kimilerimizin gizli, kimilerimizin ön bahçesi. Burada kendimizi mayalıyor, yeni hayallere, yeni hedeflere yelken açıyoruz. Düzeyli bir mecrada kendimizi yeniden var ediyoruz. Diğer blogları tanıyor, kelime taşları ile aramızda sihirli köprüler kuruyoruz. Yazmaya devam ettikçe günbegün gelişiyoruz. Şu an kendime ve yazı geçmişime dönüp baktığımda blog yazmaya başladıktan sonra ne kadar güzel kazanımlarımın olduğunu görüyor ve bunun için her zaman şükrediyorum.
Sadece blog yazmak da değil üstelik salt “yazma” hâli sanırım pek çoğumuz için bir şifa, bir nevi terapi gibi. Yazarken, sözlü olarak ifade edemediklerimizi yazı vasıtasıyla dile getiriyor, kendimizi sağaltıyoruz.
Blogda yazdıklarımın dışında vakit buldukça başka şeyler de karalıyor ve bunları bir dosyada biriktiriyordum. Yazdıklarımın bir karşılığının olup olmadığını anlamak için onaya ihtiyaç duydum. Bunun üzerine 2017 yılında bir öykü yarışmasına başvurdum. İnönü Üniversitesi tarafından organize edilen “Her hastalık bir hikâyedir” temalı öykü yarışmasında “Beklenmedik Yalnızlık” adlı eserim üçüncülük ödülüne layık görüldü. O tarihten bu yana söz konusu yarışmada ön seçici kurul üyesi olarak görev yapmaktayım. 2018 yılında Antalya Kepez Belediyesi tarafından organize edilen “Şehir ve Çocuk” temalı Ahmet Hamdi TANPINAR edebiyat ödülü yarışmasında “Dilek Kutusu” adlı eserim ve 2019 yılında Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen “Bir Kadın Hikâyesi” temalı yarışmada “Solmayan Ümit” adlı eserim ilgili belediyelerce basılan kolektif öykü kitaplarında yayımlanmaya hak kazandı. Bütün bunlar, okuyucuların yüreğine dokunabildiğime dair bir güven oluşturdu bende ve bu mercilerden aldığım onaylarla yazmaya devam ettim. Yazdıklarım birikince hepsini bir kitapta toplamayı uygun gördüm. Bunun üzerine bir yayınevi ile anlaşarak 2020 yılının mart ayında kitabı çıkarmış oldum. Geliri Darüşşafaka Eğitim Kurumlarına bağışlanan kitap uzun, kısa on yedi adet öyküden oluşmakta ve birinci baskısı tükenmek üzere.
Yazı yazarken nelere dikkat ediyorsunuz?
Önce tema seçer ve bu tema üzerinde biraz beyin jimnastiği yaparım. Ön araştırma gerektiren bir yazı ise öncesinde konuyla ilgili okumalar yaparım. Akıcı ve sade bir dil kullanmanın okuyucunun işini kolaylaştırdığını düşünür ve buna da elimden geldiğince dikkat etmeye çalışırım.
Eğer öykü yazacaksam, ilham gelsin diye beklemem. Bilgisayarın başına geçtiğimde kafamda sadece işleyeceğim tema olur. Bazen o bile olmaz. İlk cümle, derken ilk paragraf, derken ilk sayfa, kelimelerin sihrine, cümlelerin ritmine kapılır giderim. Yazdıklarımın mutlaka bir ritmi bir melodisi, olmalı diye düşünürüm. Her okumamda da o melodiyi duymaya çalışırım. Ritmi bozan kelimeler, aksayan cümleler varsa gereken müdahaleleri yaparım. Bazen ben yön veririm öyküye, bazen de karakterler alır götürür beni bir yerlere.
Yazarken belli aralıklarla molalar veririm. Defalarca başa döner sürekli düzeltmeler yaparım. Tamamen bitirdikten sonra da birkaç gün yazıyı demlerim. Sonra dönüp yeniden okurum. İzlediğim bu yol; hataları, eksiklikleri ya da fazlalıkları daha net bir şekilde görmemi sağlar. En sevdiğim kısım da yazının kendini tamamlamaya başladığı cilalanıp makyajlandığı aşamadır. Yazarken akışın gerektirdiği zaman uyumuna ve imla kurallarına da dikkat ederim. Bazen bildiğim kelimelerde bile sözlüğü açıp bakma ihtiyacı duyarım. Çok da faydasını görürüm. Çalıştığım öykülerin özellikle sonuç bölümlerini nasıl toparlayacağıma dair ihtimaller, orijinal fikirler en çok açık havada doğa yürüyüşleri yaptığım sırada aklıma gelir.
İyi bir yazı yazmak ve yazar olmak için ne yapmak gerekiyor? Hangi yönlere, eğitimlere ağırlık verilmeli sizce? Bu konuda sizlerden tavsiye istesek.
Tavsiye verebilecek kadar çok uzun yollar kat etmesem de tecrübelerime dayanarak şunları söyleyebilirim ki; iyi yazmak için öncelikle çok iyi bir okur olmak ve çok iyi bir gözlemci olmak gerekir. Genci yaşlısı bir şeyler karalayan herkesin yaptıkları işe tutkuyla sarılmaları, anlattıkları konu hakkında yeterli bilgi ve derinliğe sahip olmaları, hayatın içinde olmaları, etraflarında olup bitenleri dert etme duyarlılığına sahip olmaları, topluma ayna tutmaları, insanların yolunu aydınlatmaları, rol model olduklarının farkında olmaları ve üretimlerini tüm bunların sorumluluğunu alarak yapmaları gerekir.
Bu alanda yetenekli olduğunu düşünen gençler üniversite eğitimleri için tercihlerini edebiyat fakültelerinden yana kullanabilirler. Kendilerinden emin olamayanlar, bu konudaki kabiliyetlerini test etmek için bol bol yazabilir, yazdıklarını bilgi ve tecrübelerine inandıkları kişilerin onaylarına sunabilir, görüş alabiliriler. Ya da benim gibi edebiyat/öykü yarışmalarına başvurabilirler.
Merak ettiğiniz şeyle bağlantılı olarak “yazmak yetenek gerektirir mi” diye soruluyor çoğu kez. Ben de onlara şunları söylüyorum: Sadece yazmak bir yetenek değildir ama iyi yazmak bir yetenektir. Yazmak, salt kelimeleri bir araya getirip alt alta düzgün cümleler kurmak, paragraflar sıralamak değildir. Bu kadarı bir prospektüs yazarken, bir ürünün kullanım kılavuzunu hazırlarken yetebilir. Ancak safi bir edebi eser yazmaksa niyet; işin içerisine duygu, kurgu, hayal gücü de girer. Bir mantık çerçevesinde, estetik bir bütünlük içerisinde ve en önemlisi çarpıcı bir özgünlükle meramımızı anlatabilmemiz gerekir. Eğer yazdıklarımızla karşı tarafı etkileyebiliyorsak, hislendirip empati kurdurabiliyorsak, içsel sorgulama yaptırabiliyorsak, okumadan önceki halinden daha farklı hissettirebiliyorsak, hatta okurda bir yazma dürtüsü uyandırabiliyorsak yazmaya karşı kabiliyetimiz var denebilir. Şunu da unutmam gerekir ki yoğun emek sarf edilip, kaliteli zaman harcandığında kapasiteyi/yeteneği geliştirmek pek ala mümkündür. Günümüzde yazma atölyeleri, on-line yaratıcı yazarlık eğitimleri, sanat merkezleri bu tür ihtiyaçları telafi etmede oldukça etkin kanımca.
Çok sevdiğim bir söz var, sık sık da dile getiririm. Derler ki; “Yazmak, zamanı durdurmaktır. Yüzyıllar sonra hiç tanımadığınız birileri, sizin durdurduğunuz zamanda yaşayacaktır.” Sırf bu cümle bile daha fazlasını yapmak için, ilham verici pek çok içerik üretmek için oldukça teşvik edici bence… Zamanı durdurmak isteyenler aramızda mı?
Sizce çok kısa sürede de bir kitap yazılabilir mi? Uzun zamanda mı ortaya çıkar? Yani kısa ve uzun zamanda yazılan kitap örnekleri çok. “İyi bir kitap olması için uzun zamanda yazılması lazım, kısa zamanda yazıldıysa iyi kitap değildir” diye bir genelleme var. Bu konu hakkında neler söylemek istersiniz?
Bu biraz kişisel bir durum. Eğer günde 1 sayfa yazmayı hedeflemişsek 100 günde 100 sayfa yazabiliriz. Eğer günde 2 sayfa yazmayı hedeflersek 100 günde 200 sayfayı teorik olarak yazabiliriz, bir başka deyişle 200 sayfalık bir kitabı yaklaşık üç buçuk ayda tamamlayabiliriz. Fakat teoride mümkün olan bu durum pratikte pek mümkün olmaz. Çünkü günümüz şartlarında yazarlık; asli işimizden arta kalan zamanları değerlendirerek, başka pek çok aktiviteden mahrum kalarak, bazen uykumuzdan feragat ederek yaptığımız bir eylemdir. Yazarlık yaparak ev geçindiren yazar sayısı oldukça azdır. Dolayısıyla geçim gailesi, günlük yaşamın getirdiği telaşeler, beklenmeyen hastalıklar, davetsiz misafirler, bakmakla yükümlü olduğumuz aile bireyleri, moral-motivasyon durumları gibi pek çok etken bizi sistematik bir üretimden alıkoyar. Ayrıca kalite kaygımız var ise ki olmalıdır, kitaba girmeyi hak eden nitelikli bir içeriği, günlük hedefe sadık kalarak hazırlamak zannedildiği kadar kolay bir iş değildir. Hal böyle iken yazma süreci kişinin önceliklerine, çevresel koşullarına, yazma yeteneğine ve daha pek çok şeye bağlı olarak değişir. Ben 172 sayfalık kitabı yaklaşık iki buçuk senede yazdım ama aynı zamanda çalışan bir kadın, bir anne, bir eş ve sosyal bir varlıktım, hayatın içindeydim, izole değildim. Ayrıca “günde şu kadar sayfayı mutlaka yazmalı, kitabı şu tarihte bitirmeliyim” düşüncesi, baskı ve stres doğurur bu da üretkenliği olumsuz yönde etkiler kanaatindeyim. Süreden de çok aslolan sonuçtur. Kitabınızı yıllar sonra açıp okuduğunuzda yazdığınız hiçbir cümleden pişmanlık duymamaktır ideal süre.
Kitabınızda gerçek yaşamdan yazdığınız bir hikâye var mı?
Hayır, yok, hepsi kurgu. Fakat şu da bir gerçek ki bu tip üretimlerde okuduklarımızın, öğrendiklerimizin, gördüklerimizin, dinlediklerimizin, izlediklerimizin, yaşadıklarımızın ve hatta yaşayamadıklarımızın bilinçaltından yansıyan tesirleri elbette ki vardır.
En sevdiğiniz kitap ve film hangisi?
En sevdiğim film; Tom Hanks’in başrolünde oynadığı “Yeşil Yol” filmi.
En sevdiğim kitap; Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur adlı romanı.
Bloglarda en çok dikkat ettiğiniz şey nedir?
Sade bloglar ilgimi daha çok çekiyor. Aradığımı bulamadığım, her yerinden reklam fışkıran sayfalarda uzun süre kalamıyorum, dikkatim dağılıyor. Ayrıca soluk renkte, küçük puntolarla ve italik karakterlerde yazılmış sayfalarda okuma kabiliyetim azalıyor. Akıcı bir dille kaleme alınmış, görseli olan, orijinalitesi olan, bilgi verici paylaşımlar hoşuma gidiyor.
En sevdiğiniz bloglar hangileri?
Blog ailemi çok seviyorum aile üyelerimden hangisini ayırabilirim ki?
Kendinizi 3 kelimeyle tanımlarsanız ne dersiniz?
Sakin, uyumlu, iyimser
Hayatta en önem verdiğiniz şey nedir? En çok keyif alarak yaptığınız şey nedir?
Hayatta en önem verdiğim şey ailem ve sevdiklerimdir. En çok keyif alarak yaptığım şey ise yazı yazmak ve kitap okumak.
Sabahları nasıl uyanırsınız? Sinirli misiniz, sakin birisi misiniz?
Uykuyu çok seven ve bazen zor uyanan biri olsam da sakin uyanırım. Sabahları sinirli, aksi değilimdir. Kahvaltımızı yapar, mesaimize gideriz.
İstediğiniz şeyi elde edene kadar uğraşır mısınız? Yoksa hemen vazgeçenlerden misiniz?
İstediğim şeyi elde edene kadar değil de elde etmek için uğraşırım, hemen pes etmem. Fakat yine de olmuyorsa “daha iyisi olacağı içindir” diye düşünürüm
Sizin için başarı kriteri nedir? Çalışırken olmazsa olmazınız nedir?
Başarının en önemli kriteri ‘çalışmaktır’ ama yakıcı, ezici bir hırsla değil elbette. Bu konuda rüştünü ispat etmiş insanlardan ilham almak motive edici olabilir. TEDx videoları çok güzel bir kaynak bence. Bir de yeteneklerimize, potansiyelimize uygun bir şekilde; doğru kulvarda, doğru rotada ilerleyip ilerlemediğimizin farkında olursak işler epeyce kolaylaşır. Mesleği aynı zamanda hobisi olan kişilerin başarısız olma ihtimalleri yoktur.
Çalışırken olmazsa olmazım sessiz, sakin bir ortam. Dramatik bir öyküyü sonuca bağlıyorken kısık sesli enstrümantal müziklerin işe yaradığını deneyimlemişimdir. Arada Sinan kardeşim de çay demler ikram ederse çok güzel olur
Marka olsaydınız sloganınız ne olurdu?
Üretiyorsan varsın.
Son olarak hayat mottonuz olan bir söz bırakabilir misiniz bize?
Kendime ait bir söz bırakayım o zaman: “Küçük zahmetler yüzünden büyük mutluluklar feda edilmez.”
Benim için çok keyifli bir röportaj oldu. Nazik davetleri için Blog Forum ekibine, site kurucusu Sinan kardeşime, bu güzel soruları hazırlayan sevgili Kitap Keşfi’ne çok teşekkür ederim. Sevgi ve selamlarımla…
Biz sizinle röportaj yaptığımız için çok mutlu olduk. Değerli vaktinizi ayırıp sorularımızı içtenlikle cevapladığınız için çok teşekkür ederiz. Çok keyifli bir röportaj oldu. Başarılarınızın devamını diliyoruz ve hayatın size hep gülmesi dileğiyle... :) :F :T
Yazar:
SinanGCL | Rank: |
Yazar Hakkında; Eğer benim kim olduğumu merak ediyorsan, beni bilenlere sor. Onlar, benim hakkımda çok şey anlatacaktır! ;) |
Bizde her zaman çay var Sibel abla :Ç :) :T Çok güzel röportajdı :)
YanıtlaSilMerhaba Sinan kardeşim. Günün en güzel hediyesini verdin diyebilirim. Bu röportajı yapıp göndereli yaklaşık 2 yıl oldu sanırım. Sevgili Kitap Keşfi'nin sorularını keyifle cevaplamıştım. Her şey vaktini beklermiş. Kısmet bugüneymiş. Bir kez daha sana ve girizgahtaki nazik sözlerine ayrıca değerli Kitap Keşfi'ne, bu yazıyı okumak için zaman ayıran herkese çok teşekkür ederim. Çay eski lezzetinden bir şey kaybetmemiş bu arada :))
YanıtlaSilEvet abla çok geç oldu bazı durumlar ve bazı olaylar sebebiyle bu güne kaldı. Yine de çok keyifliydi :) Çay olmazsa olmaz ;) :T
Sil